top of page

Sizden Gelenler - 1

  • Özce Zeynep AKÇIN
  • 22 Ara 2016
  • 4 dakikada okunur

Maalesef bir çoğumuzun bilgisi olmayan bir konu özel eğitime ihtiyacı olan bireyler. Bu yüzden kendimize yüklenmemiz de doğru olmaz.Sonuçta çok hızlı bir çağda yaşıyoruz. Yapmamız, bilmemiz, okumamız gereken o kadar çok şey var ki hiç birine yetişemiyoruz.

Çoğunlukla bu koşuşturmaca bizi çocuklarımızdan da uzaklaştırıyor. Bazen çocuğumuzla oynayacağımız, kaliteli zaman geçireceğimiz bir 15 dakikayı bile bulamıyoruz. Bazı durumlarda ise, bu süreç bizi özel eğitimle tanışmaya itebiliyor. Bu durumu yaşayan bir velimiz hikayesini sizlerle paylaşmak istedi.

"Merhaba,

Ben üç buçuk yaşındayken atipik otizm tanısı almış bir erkek çocuk annesiyim.

Bu yazıyı yazmak benim için hiç kolay olmadı. Çünkü tanıyı aldığımız o günlere dönmek ve hatırlamak açıkçası beni çok rahatsız ediyor.

Oğlum üç buçuk yaşında kreşe başladığında, diğer çocuklar gibi davranmadığının “ zamanla geçer, açılır…” diye düşündüğümüz sorunların öyle kolay aşılamayacağını anladık ve “ bu çocukta bir tuhaflık var” ‘dan öteye geçmeyen düşüncelerimizin aslında çocuğumuza bir türlü konduramadığımız bir tanı olduğunu anlamak hem çok yıkıcı hem kabullenmesi çok zor hem de büyük bir panikti bizim için…

Oğlum üç yaşında, “ baba, dede,git, hayır “sözcükleri dışında konuşmuyor, komut almıyor, sağa sola amaçsız koşturuyor, evde tablet ve tv ile zaman geçirirse saatlerce sakin durabiliyor, ama sokağa çıktığımızda sürekli koşuyor, kimseyle ilgilenmiyordu.

Kreşin psikoloğu çocuğunuzu psikiyatriye götürün dediğinde bir çocuk psikiyatristi bulduk. Dr. Veli Kurt’la görüştük. “Çocuğun davranışları atipik otizm tanısına uyuyor, yoğun bir eğitime başlamalısınız. ” dedi.

İşte ondan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Birçok özel eğitim merkeziyle görüştük. Çok şükür hepsi bize zamanla toparlayabileceğini, yoğun bir eğitimle iyi olacağını söylediler.

Ama açıkça söylemeliyim ki özel eğitim merkezleri bu eğitim için yeterli değil bence. Sıkıştırılmış bir zamanda sorunlu ve küçük bir çocuğa bu eğitimi verebileceklerine pek inanamadım.

Trafik çalışma hayatı, hava koşulları vb. etkenlerde çocuğu çok yoracak verimini düşürecekti bence. Bir ay kadar farklı özelliklerde pek çok kuruma gittim, ama oğlumu emanet edebileceğim bir yer bulamadım. Sonunda doktorumuz bize Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi Semiha EROL’u önerdi.

Bir yılı aşkın süredir Semiha Hanım haftada üç gün evimize gelerek oğlumla ilgilendi. Klasik bir programa bağlı değildi. Ne kadar kalması gerekiyorsa o kadar kaldı. Saat kavramı, “süre doldu” gibi bir şey hiç olmadı. Oğlum biberonsuz uyumuyordu, onu uyutana kadar bizdeydi. Benim inatçı oğlum üç günde biberonu bıraktı. Kakasını altına yapıyordu. Hiç kolay olmayacağını sandığım bu iş iki haftada tamamen normale döndü.

Her şey oyunla oldu. Her davranışı oynayarak, anlatarak , örnekleyerek kazandırmaya çalıştı. Oğlum aynı zamanda iyi bir kreşe devam etti. O kadar iyi toparladı ki, kreştekiler “ bu çocuk biraz farklı” dediler, ama asla otizmden şüphelenmediler. Çünkü Semiha Hanım, ona önceden gerekli becerileri kazandırdı, onun için okulda çok sorun yaşamadık. Öğretmeninin ve Semiha Hanım’ın sevgi dolu yaklaşımıyla oğlum sorunlarını birer birer aşarak bu gün artık tanıdan çıktı.

Artık kendi yiyor, yemek seçmiyor, kendi giyinip soyunuyor, hayaller kuruyor, kitaplara bayılıyor, legolarla kendi hayal ettiği şeyleri yapıyor. Öğreniyor, yorumluyor, arkadaşlarıyla oynuyor.

Bir yılın sonunda doktorumuz “artık bir sorun yok” dediğinde üstümden kalkan yükü anlatamam. Bir yıldır evimizdeki tüm düzen değişti, tablet, televizyon artık oğlum için bir oyun aracı değil, oyuncaklarıyla oynuyor ve oyun oynamayı çok seviyor.

İşin sonunda anladık ki çocuğumuzu biz bu hale getirmişiz. Televizyon ve tabletten bir şeyler öğreniyor diye düşünerek, kendi haline bıraktığımız oğlum zamanla iyice kendi dünyasına çekilip, sadece alan, iletişim kurmayan, hırçın bir çocuğa dönüşmüş.

Bütün hayatımızı değiştirip, onunla ilgilenmemiz için bunların yaşanması gerekiyormuş… bu konuda kendimizi suçluyoruz tabi ki ama yapacak bir şey yok… çok şükür oğlum toparlandı da bu vicdan azabı biraz hafifledi.

Tüm bunlar yaşanırken gördük ki çocuklar ilgi ve oyun istiyormuş. Kendi başına da oynuyor diye bir şey yokmuş aslında…

Eğer Semiha Hanım ‘la karşılaşmamış olsaydık, bu iş daha ne kadar uzardı bilmiyorum. O, oğlumla vakit geçirdiği kadar, ( daha da fazla ) bana danışmanlık yaptı. Doğrularımızı ve yanlışlarımızı bize açıkça gösterdi. Her gelişi oğlum için bir ders, benim için bir terapi oldu. Benim diğer oğlumla da ilgilenmem gerekiyordu, evimiz, işimiz, hayat…..zor ve yoğundu…. Yani Semiha Hanım oğlum için eve gelen bir öğretmen ve bizim için bir terapist gibiydi.

Benim çocuğum tanıdan çıkabilecek kadar iyiydi çok şükür, ama her ne olursa olsun bu iş evde, çocuğun düzeni içinde, ailenin gözü önünde yapılmalı bence. Evimizin düzenini görerek, eksiği neyse ona göre planlayıp çalışılması çok önemli ve etkili. Bir de gerçekten işini seven, çocukları seven, öz verili bir öğretmen… çok şükür biz Semiha Hanım’a rastladık. ( Karakter olarak zor beğenen ve güvenen bir insan olduğum göz önünde bulundurulursa birini tavsiye edecek kadar iyi bulmam zordur.)

Ama öğretmenimiz, bu işi kendi bilgi ve becerisiyle çocuğun özelliklerine göre şekillendirip, azimle uygulayabilecek yetenektedir. En önemlisi iyi niyetli ve iyi kalplidir. Bir de inanılmaz derecede sabırlıdır.

Tanıyı aldığımız günden bu yana kat ettiğimiz yolu ve oğlumun şimdiki halini düşündüğümde görüyorum ki Semiha Hanım’la karşılaşmamız bizim dönüm noktamız oldu… Oğlum artık eğitime ihtiyacı kalmadığı halde hala Semiha Hanım’la oynamak için can atıyor. Onu özlüyor ve seviyor.

Sevgi olmadan olmazdı zaten .... Sevgisi, ilgisi, arkadaşlığı….. her şey için çok teşekkürler Semiha Hanım’a…

Tüm çocukların sağlık ve sevgiyle büyümesi dileğiyle…"

Oyunun ve doğru eğitimci seçiminin sizi çözüme ne kadar yaklaştırabileceğini görmek, umarım hepiniz için bir umut kaynağı olur.

Sevgiler...

Comments


RECENT POSTS
Etiketler
ARCHIVE
bottom of page